Yıl'ın ardından bu kitapta da hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordum ama Solstad'ın tarzını çok beğendim.
Çevrilecek diğer kitaplarını bekliyorum heyecanla,
İçinde yaşadığı parantezi ışıltılı tek bir kelimeyle kapatan Elias Rukla, ''kelimelerle anlatılamaz''güzellikteki Eva Linde'nin güzelliğini kelimelerle anlatamayınca, kadının güzelliğin solmasını, karakterinin çirkinleşen yanlarını uzun uzun anlatmaya çalışır.
Bunda kahredici bir edebi güzellik yok mu
Rukla'nın bir roman kahramanı olmayı düşleyen bir roman kahramanı olmasında vurup geçen nefis bir ironi yok mu
,/Elképzelek egy húszéves érettségi találkozót, ahol az egykori diákok nosztalgiázásba merülnek.
Gizi nénire emlékeztek Fú, mekkora forma volt!
Ja, És Szűcs tanár úr megvan Azta, milyen meggybora volt neki, még mindig feljön tőle a savam!
Igen, igen.
És Rukla tanár úr
, . .
Tudjátok, aki irodalmat tanított,
Nem földrajzot
Nem, irodalmat,
Persze, rémlik. De nem jut eszembe róla semmi,
Igazából nekem se,
Rukla tanár úr statiszta mások életében, Ha eszébe is jut egykori diákjainak, csak homályos pacaként materializálódik, akihez nem is tudnak arcot rendelni.
Ő a mellékszereplő, aki rendre kimarad a nagyjelenetekből, a forgatókönyvírók pedig a gyengébb mondatokat adják neki.
A háttérben kolbászol, a cselekmény akkor zajlik, ha ő nincs ott, Revelációi senkit sem érdekelnek, a légüres térbe potyognak és visszhang nélkül halnak el.
Amikor pedig mégis fel tudja hívni magára a kozmikus rendező figyelmét, amikor egy pillanatra saját történetének főszereplőjeként tud megjelenni, ennek az ára alkalmasint az, hogy egy tragédia súlyát vonja magára.
Megj. : Nehéz elvonatkoztatni a magyar címtől, ami azt gondolom jobb, mint az eredeti, Ami kb. : "Szégyenlősség és méltóság", Ami érdekes kérdést vet fel: találhat ki jobbat a fordító, mint az eredeti Azt gondolom, nem.
Egyszerűen nem erre szerződött, Kertész Judit címmagyarítása ugyanis olyan erővel hívott elő egy olvasatot, hogy attól nem is tudtam függetleníteni magam.
sayfa olsa yine de akıp gidecekmiş gibi bir kitap, Uzun zamandır ilk defa bir kitabı bir çırpıda okuyabildim, Mükemmel bir anlatım mükemmel bir biçim içerik uyumu, Kesinlikle daha fazla kitabı çevrilmeli Bugün,şimdi yani, ekim ayının başlarında, yağmur toplayan bir pazartesi sabahı, Norveçin başkenti Oslo Dafagerborg Lisesinde havasız bir sınıfta Henrik Ibsen in Yaban Ördeği dramını okuyor edebiyat öğretmeni Elias Rukla.
Karşısındaki öğrenciler ilgisiz, Eşi gibi. Hayat gibi.
.
Hayat sahiden Eliası unutmuş olabilir mi Yaşadığı yıllar koca bir hiç mi Dostu Johan Corneliussen tek bir cümleyle giderken Eva Lindenin yüreğini ezen güzelliği solarken,üvey kızı evden uçarken.
. Ona kalan ne Her gün sıradanlığın içinde adımlarını birbirine eklemek, .
.
Öyle duruydu ki Dag Solstadın anlatımı, Tüm çerinden çöpünden arınmış,içinde bulunduğunuz anı sorgulatan bir kitap, .
Banu Gürsaler Syvertsen ise Türkçede de nefes almasını sağlıyor yazarın, . Kadıköy Avcılar metrobüsunde dört bira kafasıyla oturup uzun uzun yorumladım ve yazdığım yorumu sildim yanlışlıkla.
Daha da girmem bu toplara, Ama şunu söylemden geçmeyeyim, bildiğimiz dünyanın sonunu imleyen metinlere dair güçlü bir zaafım var.
Bu kitap bu yanıyla derinlerde bir yere temas etti, Bir başyapıt değil belki ama bu sonu, aydının ölümü sonrası entelektüelin de bitimini yani toplumu aydınlatma misyonu bir yana toplumun içinde artık var olamama halini de boylesine temiz anlatmış bu metni kendi yanlızlïğıma yakın hissettim.
Özellikle kitabın sonlarına doğru "bugün kendimi Iyi hissetmiyorum, Hans Castrop gibi yatasım var" cümlesini duyunca eli ayağı titreyen, hâlâ böyle cümleler ile konuşan mı var diye kendinden geçen Elias'ı
kendime çok yakın hissettim.
Goodreads'e bu yüzden, "a bakın hala iyi kitaplar okuyanlar var, yanlız değilim" hissini taşımak için girenler ne demek istediğimi anlayacaktır.
Dünyamız uzatmaları oynuyor ama hâlâ orada bir yerde bize benzeyen, dert edindiklerimizi dert edinen birilerinin varlığı umut değilse de bir avuntu yaratıyor.
Bir avuntu çok şey değil elbette, şemsiyemizi kamunun önünde parçalamayalım yeter,
Bu kitabı, bu sonu, antika olduğunu görerek bitiren tüm meczupları Tirza'ya davet ediyorum, tünelin ucu boktan bir yere çıkıyor.
Norveç edebiyatının önde gelen isimlerinden olduğu anlaşılan Solstad'ın Türkçe'ye çevrilen ilk kitabı olan bu kısa romanı büyük bir keyifle okudum.
Kitap'li yaşlarında bir öğretmen olan başkahramanın öğrencileri ve hatta diğer meslektaşlarıyla yaşadığı ama pek dışa vurmadığı frekans uyumsuzluğunu ince bir şekilde işleyerek başlıyor.
Sonra yaşadığı küçük bir aksiliğin şemsiyesinin açılmaması! kendisinde yarattığı ve muhtemelen kariyerine mal olacak mini sinir krizi ertesinde hayatının enfes bir muhasebesi ile devam ediyor üniversite yılları, o dönemki kendi karakterinin tam aksi dışa dönük ve derin entellektüel kankası, mesleğe girişi, evliliği, toplumsal anlamdaki rahatsızlıkları.
. . Ve evet, Solstad'ın üslubu biraz Thomas Bernhard'a benziyor, daha uysalı tabii,
Çeviri Banu GürsalerSyvertsen gayet iyi, arada bir gereksiz yere Osmanlıca kelime ve tabirlere başvurulmuş olsa da.
Jaguar'ın bu sene yazarın diğer bir eserini basacak olması çok iyi bir haber, kitaplarını takibe almakta yarar var.
İngilizce'de "yazarların yazarı" diye bir deyim vardır, Solstad bence bu kategoriye giriyor, Tabii bu benim gibi, yazarlıkla bir ilgisi olmayan, ama fırsat buldukça iyi edebiyat okumaktan haz duyan fanilerin bu yazarlara yaklaşmaması gerektiği anlamına gelmiyor: Son derece klasik, merak uyandıran bir cümleyle başlıyor roman.
Hakkında yazılanları okumamış , konuşulanları dinlememişseniz eğer bu cümle size akıcı, belki biraz eğlenceli bir roman okuyacağınızı düşündürebilir.
Oysa ki yanıldığınızı daha ikinci sayfadan itibaren anlarsınız,yıldır edebiyat öğretmenliği yapan Elias Rukla yalnızlık senfonisiyle karşınıza dikiliverir, Kendini, içinde yaşadığı toplum, ders verdiği okul ve hatta ailesi içinde bile dışlanmış hisseden karakterin düşünceleriyle örülmüş bir roman okurken buluverirsiniz.
Böylesine iç karartıcı bir tema nasıl oluyor da insanı derinden sarsan, sorgulatan, edebiyat hazzı yaşatan bir esere dönüşüyor.
Kuzey Avrupa'nın yaşayan en büyük yazarları arasında gösterilen Dag Solstad gerçekten de bu önemli övgüyü hak ediyor.
Edebiyat öğretmenin altında neredeyse ezildiği bir sürü meselesi var ama benim en çok üzüldüğüm konuşacak birilerini bulamaması.
Kişisel ya da toplumsal konularda konuşabilecek, bir konu hakkında tartışıp fikir üretebilecek, tartışılan konunun paylaşılan fikirler doğrultusunda yaratacağı heyecanı ve hazzı paylaşabileceği insanların olmayışı onu kahrediyor.
Kendini çağın dışında kalmış, bir ayağı çukurda ölmeye ve unutulmaya terk edilmiş biri olarak görüyor.
Yıllardır yurt dışında yaşayan biri olarak onun içnde bulunduğu durumu o kadar iyi anlıyorum ki.
. . Konuşamamak, tartışamamak. İnsanı eksik kılan, yaralayan kavramlar,
Kitabın hipnotize edici bir yanı var, Edebiyat öğretmeni Elias'ın içinde bulunduğu atmosfere kaptırıyorsunuz kendinizi, Bunda o muazzam anlatımın ve kesinlikle mükemmel bulduğum çevirinin etkisi çok büyük, Bazen okuduğum cümlelerin mükemmelliği karşısında donakaldım, Banu Gürsaler Syvertsen çok başarılı bir çeviri yapmış, Sosyal medyada aradım bulamadım, kendisine tebrik ettiğimi yazan bir mesaj göndermeyi çok isterdim, Средовечни професор норвешке књижевности Елијас Рукла ће имати испад пред целом средњом школом у којој предаје, у тренутку када му се не отвори кишобран. Схватиће да је тај чин заправо крај његове каријере угледног средњошколског професора. Тај потез увешће нас у реминисценције Елијаса Рукле на цео његов пређашњи живот док лута по Ослу, младићке године, школовање, случајну женидбу и тако даље. Материјала за интересантну причу, дакле, има, али као да је писац идеје које је имао недовољно разрадио. На пример, изненадно увођење Руклиног најбољег пријатеља у причу, за коју је веома битан без икаквог објашњења зашто је баш међу њима двојицом, колега са студија, дошло до развоја таквог пријатељства. Осим тога, мало ми је било заморно и понављање анализе истих сцена из Ибзенове драме Дивља патка“ на првихтак страница у склопу приказа како Елијас држи час, али ко ми је крив кад не познајем довољно Ибзенов опус.
Симпатично, али ипак недовољно добро написано. .