Start Reading Tekme Tokatlı Şehir Rehberi Created By Mevsim Yenice Accessible From Bound Copy
arasında yalnız kalınca, yemek yerine kitap okumayı tercih ettim iyi ki de öyle yapmışım,
Öykü okumanın belki de en keyifli yanı elinizin altında bulunduğunda, kısa bir boşlukta başlayıp bitirebilmek,
Son iki öyküye kadar, kitaba kaç puan vereceğim konusunda net değildim, fakat kitap bittiğinde bütünü düşünerek anlık hislerimle beğendiğime hüküm verdim.
Yenice'nin özellikle Kitap Oburu'ndaki söyleşisini de dinleyince ne yazmaya veya nasıl anlatmaya çalıştığı hakkında önbilgim olmuştu, Örneğin karakter isimlerini belirleme yöntemi, hikayenin çıkış noktası, yazma sürecinin gelişimi vb,
En çok beğendiğim üç öyküsü sırasıyla:
Yalandan Kim Ölmüş Ltd Şti
Yer Yarıldı İçine Girdi
Tekme Tokatlı Şehir Rehberi Mevsim'in bunları okuyacağını bilerek yorum yazmak zor.
Beğenmeseydim yorum yazmaya cesaret edemeyecektim mesela, Güncel ve genç yazarlardan güzel kitaplar çıkması ve takdir görmesi sevindirici benim için,
Bir de bu yazıları yazan kişi, öyküleri kadar melankolik ve duygusal mı merak ediyorum : akıcı bir dille yazılmış zekice kurgulanmış ve mizah arkasındaki ağır hüzünle dolu bu öyküler merakla okutuyor kendisini.
böyle genç yazarlar görmekse umut veriyor insana, Burada ve basında yer alan hayli olumlu eleştiriler üzerine alıp okuduğum bir kitap oldu Tekme Tokatlı Şehir Rehberi, Yeni ve genç bir yazar keşfetmenin heyecanı da cabası, Ama, özellikle Tilkiler Aç mı Kalsın ve Açık Artırma dışındaki hikayelerden pek keyif alamadım, Temalar genelde karanlık olmasına rağmen, ironi, kara mizah bol miktarda kullanılmış, Ancak biraz kolaya kaçan, tahmin edilebilir ve giderek boğan bir havası var bu hikayelerin, Dramatik temaları günün yerleşik üslubuna yedirerek, yer yer mizah da kullanarak anlatmayı tercih etmiş yazar, Amaç popüler edebiyatsa başarmış denilebilir, Heyecan duydum bu kitabı okurken, Hem batılı bir hareketlilik
hem bize yakışır bir hüzün vardı öykülerde,
Karanlık öyküler olmasa da kara öykülerdi,
Mevsim Yenice'nin esprili dili ile bizi hoş bir yere götüreceğini düşünürken birden duvara çarpıyoruz çoğu öyküde.
Ben sürekli Etgar Keret'e benzettim Yenice'nin tarzını, Zaten "Ya Da" öyküsünü de Keret'in "Kir" Nimrod Çıldırışları öyküsüne nazire olarak yazmış Mevsim Hanım, Tüm öykülerde Keret'inkine benzer bir olağandışılık var, garipsiyorsunuz olanları, "olmaz öyle şey" dedim öykülerin başında ama yavaş yavaş içine çekilip tokadı yedim.
Yazar tekme tokat okuyucuya dalıyor çünkü, sezdirmeden, Karnınıza yediğiniz yumruğun acısı sonradan çıkıyor, Garip bir şekilde şakalaştığınız arkadaşınızın attığı yumruk gibi,
Mevsim Yenice karın boşluklarımızı iyi biliyor, Sürekli oralara çalışıyor,
En çok "Böyle" öyküsünü sevdim, Hızlı ve sert. İyi bir yumruk.
Aylar sonra gelen düzelti: Ne çok dayak metaforu kullanmışım, bezdim kendimden,
Benzetmeler ve öykü kişilerinin isimleri bile başlı başına öykü bu kitapta:
Dayak yiyerek kendini sağaltan öykü kişisinin adı Demir: Dövüle dövüle şekil alıyor.
Eser var mesela, eski eşi Sümer adında bir arkeolog, İşi yalan söylemek olan bir kadın var ki adı Akel doğru, dürüst,
"Adsız sıkıntı içimde yükselmeye başlıyordu, yutkundukça küçük hareketleriyle çevresini aşındıran koca kayadan anlıyordum bunu, " s.
"Tesisatçı boş vermiş bir adamdı, Hayatla olan tek bağı, ayağının altındaki zeminmiş gibi ayaklarını sürüye sürüye yürür öyleleri, " s.
"Ama senin için değişim vaktidir, İşte öylesine bir başkalaşım kayası gelip oturmuştu içime, " s.
"Aşk dersen ona soracaksın, bilim ilim onun işi, ahlak bekçiliği sertifikası zihninin duvarlarında asılı zaten, . . " s. İlk öykü ile başladı yüreğime dokunmaya, Mevsim Yenice, Her bir öykü ile de dokunduğu yeri okşamaya devam etti,
İnanılmaz güzel öykülerle dolu Tekme Tokatlı Şehir Rehberi, Her biri birbirinden güçlü ve hüzünlüöykü,
Kitap boyunca en çok dikkatimi çeken şey her öykünün bir kayıptan çıkmış olmasıydı, Bir kayıp ve etrafında şekillenen, silikleşen, güçlenen, deliren hayatlar,
Kitapta çok fazla sevemediğim tek öykü kitaba adını veren öykü oldu, Bir türlü içine giremedim, Ama onun dışındaki bütün öyküler ile beni yakaladı Mevsim Yenice, Üslubunu da anlattıklarını da çok sevdim,
Bundan sonra takipteyim, "Sanırım aramaktan vazgeçtiğin şey neyse, bulmaya da en yaklaştığın o, "
"Hem tek olmak her zaman güçlü olmak demekti, kimseye muhtaç olmamak, "
Bir kitapta hayatın başka başka köşelerine düşüren öyküler okuyabilmek güzel, . Mevsim Yenice'nin karakterlerinin büyüsüne kapılmadan, parlak ifadelerin peşine düşmeden, yakaladığı hikayelerin gücünü sadelikle aktarması da takip edilecek özel bir yol daha bana.
. Berrak bir zihinden su gibi akıp giden aydınlık cümleler, tabii ki mevsim yeniceden bir novella veya bir roman okumayi da cok ama cok isterim ama oykulerinin her biri o kadar iyi o kadar herseyi yerli yerindeydi ki ilk aklima gelen daha cok oykusunu okumak oldu.
hani bildigimiz oyku kitaplari vardir, oykulerden bir veya birkacini daha cok severiz ya da birkac tanesini daha az severiz tekme tokatli sehir rehberi ezberbozan bir kitap oldu bu yonuyle benim icin yani her bir oyku o kadar iyi ki birisini ne cok sevdim ne daha az sevdim seklinde ayirabiliyorum.
velhasil donup dolasip ne kadar sevdigimi anlatmak icin bu kadar debelenmemden de anlasilacagi uzere, hepsi cok ama cok iyioyku barindiran bu kucucuk ficicik ici dolu tursucuk kitabi muhakkak okumanizi tavsiye ederim.
ben de su an bir yandan yayinlanacak yeni metinlerinin sabirsiz bekleyisini yasarken bir yandan da mevsim hanimin sevdigi kitaplari yazarlari arastirip ona bu nefis oykuler icin ilham veren ne varsa onlari da okumayi kendisinin edebiyat yorungesinde bir sure misafir olmayi planliyorum.
Normalde pek öykü okumam, hep roman, . . O da hep bilindik, garantili, sevmeyeni dövüyorlar cinsinden, Ama Mevsim Yenice'nin bu öykü kitabı beni zımbaladı yerime resmen, "Bakayım beğenecek miyim" diye başladığım ilk öyküden itibaren, aralarda tabi düşünme molaları vererek tüm öyküleri okuyup bitirdim, Hepsi ayrı ayrı dehşet bir yaratıcılığın ürünü olan bu öyküler size ne katacak bilmiyorum ama yazarın böyle bir kaygısının olduğunu da hiç zannetmiyorum açıkçası.
. . Çünkü o bilgi birikimini, edebiyat bilgisini, felsefi altyapısını bize göstermek için en ufak bir çabada bulunmadan su içer gibi yazmış olsa da biz onun öykülerinden, net anlaşılabilir satırlarından, çarpıcı, şok edici, bazen de ağlatıcı sonlarından yola çıkarak onun tüm bu saydığım özelliklerinin farkına varabiliyoruz.
Tereddütsüz beş yıldız veriyorum, "İnsanoğlunun en büyük laneti hatırlamaktı, "s.Öykü yazabilen insanlara, roman yazabilenlerden daha çok imreniyorum galiba, Yeni Türk öykücüleri keşfetmek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim, Canımı acıtan öyküler okudum, bir kez olsun gülümsemeden hep çağrışımlarla uğraştım durdum, Yine de bunu edebiyat yaptığında kırılmıyorum, aksine garip bir haz duyuyorum, Bu öykülerle de, tam o hissi yeniden tecrübeledim,
Türk edebiyatı ne kadar güzel yazan, genç kalemlere bırakıyor kendini, Vallahi mutlu oluyorum bu yeni gelenlerin seslerine, Öykü severlerin kesinlikle okumasını tavsiye ederim,
İyi okumalar.
Bu yıl pek fazla öykü okuma fırsatım olmamıştı, Bu kitabı bu nedenle yıl bitmeden, okuma sıramda en öne almıştım doğru bir karar aldığımı anladım,
Gülümseten bir ithafla bu ithafa mazhar olan kişi, sayfada tekrar karşımıza çıkacak başlayan kitap bu yıl içinde aklımda kalacak öykü kitaplarından birisi oldu,
Zira ben bu kitaptaki öyküleri çok doğal buldum,
Doğallıktan ne kast ettiğimi açıklayarak başlayayım, Öykülerde özellikle sevmediğim pek çok şey var, Bunları madde madde özetlersem:
Konunun ilgi çekici olması için fazla abartılı olaylarla dolu olması
Kişilerin gerçekçi olmamaları, fazla mükemmel, fazla kötü, fazla iyi veya karikatürvari olmaları belirgin ama çok belirgin bir yönleriyle ön plana çıkmaları Not: bu kitapta buna uyan bir İsmail karakteri var ama bunun dışında karakterler son derece doğal
Olayların bilindik yerlerde, akılda kalıcı zamanlarda geçmeleri
gibi şeyleri sıralayabilirim.
Oysa bu kitabın ilk öyküsü Açık Artırma, ilgi çekici bir konuyu abartısız sade bir dille anlatırken mesela öykü için seçilen tablo çok meşhur bir ressamın çok ama çok bilindik bir tablosu değil bunun yerine okurların çoğunun ilk defa göreceği, akılda kalıcı fakat popüler olmayan bir tablo.
Yine bu öyküde Derya karakteri olayların içerisinde gerektiği mesafede duruyor, Derya karakteri edebiyatta alışkın olduğumuz kadın karakterleri gibi süper ütopik değil,
Kitabın ikinci öyküsü olan Muz ve Kovboylar o kadar şaşırtıcı bir öykü ki Bu noktada sarhoş bir insan tasvirinin ne kadar isabetli yapıldığı da dikkatten kaçmamalı, Sarhoşlar bugüne kadar edebiyatta her zaman komik olmaya çalışmışlardır, Oysa bizim karakterimiz sinir bozucu, Gerilim düzeyini sürekli artırıyor, okuru ters köşe yapan finaliyle bu öykü son derece gerçekçi, Üstelik bir cümle daha ekleseydi bardak taşardı, yazar öyküyü olması gerektiği yerde bitiriyor,
Üçüncü öykü "Yağmurlu bir Eskişehir sabahında" veya "bir kütüphanenin parlak, ceviz masasında" başlamıyor.
Piyasadaki her üç öykü kitabından birinde alıştığımız bu klişe yer tasvirlerinin aksine üçüncü öykümüz bir üroloji polikliniğinde başlıyor tıpkı gerçek dünyada gerçek insanların yaşadığı öyküler gibi.
Daha bu girişiyle bile bende doğal, gerçekçi bir öykü okumaya başladığım hissini uyandırıyor, Bu öyküdeki sahnesi yine benim hoşuma giden rastgeleliği çağrıştırıyor.
Öykülerde okurun beklentisinin dışına çıkan, rastgelelik randomness benim hoşuma gidiyor, Zira bu tip şeyler öykünün akışını okurun önceden kestirmesine engel oluyor,
Bu öykümüzde her ne kadar İsmail karakteri biraz gerçek üstüyse de öyküdeki edebi çatı sağlam,
"Balkon, elli adamın nefesiyle ağırlaştı, s.
Durağan Yolcu başlıklı öyküde "bir buçukar sıra" s,ve "yarımşar dokunan" s,gibi tabirler nispeten klasik bir okur olduğumdan beni biraz rahatsız etti, Yine aynı öyküde kullanılan "dikelmek" de pek sık kullanılan bir kelime değil, Aslında bu kelime telaffuzu pek kulak tırmalayan nahoş görünümlü bir kelime, Nedense bu tip kelimeleri sevmiyorum, Dikelmek kelimesinde bir etken eylem var, Yani bu fiil etkin, zorlayıcı bir hareketi çağrıştırıyor, Oysa bu kullanımda, "önünde dikeldiğim koltuk" dendiğinden, koltuğa karşı zorlayıcı bir fiil olamayacağından "önünde ayakta durduğum" fevkalade yeterli olurdu.
Bu kelimenin üzerine fazla durmayıp, yorumuma devam edeceğim bu öyküde koku ön planda, Lakin koku, mazinin kapanmamış defterlerinin rahatsız ediciliğini mi ifade ediyor yoksa eskimişliğin bizatihi kendisi mi Öyküde klastrofobik bir hava var, Bu öykü edebi yönden beni diğer öyküler kadar etkilemedi desem daha doğru olur, Yine de kitabın içinde sırıtmıyor, Okutuyor kendisini.
Kitaba adını veren Tekme Tokatlı Şehir Rehberi'ndeki Öyküde sukunet ve kargaşanın tezatlığı başarılı bir şekilde kullanılmış, Öykünün konusu aslında .
"Geç bunları, anam babam geç bunları" Bende bir şarkıyı değil, bir şiiri çağrıştırıyor, Elbette sitelinkOrhan Veli Kanık'a ait Dedikodu şiirinden bu sözler,
Öyküye döneyim, ben bu öyküyü sevdim, Sıklıkla dile getirdiğim bir cümle vardı "bu ülkede dayak yemek için bir sebepe gerek yok", Bu öykü adeta cümlemi özetledi, Henüz bir lise öğrencisiyken yanlışlıkla başkasıyla karıştırıldığım için yediğim dayağı aklıma getirdi, Bu yönüyle öykü bende manevi bir bağ oluşturdu kendisiyle, Bu yorumu yazarken yüzümde hala aynı gülümseme,
"Böyle" başlıklı öykü, sosyal medyada çokça mizahı yapılan "Eve gelen ustaya verilen terlik" üzerine kurulu, Bildiğiniz üzere bu konu popüler bir site olan ekşi sözlükte sitelinkşu başlıkta ve bir mizah sitesinde sitelink şu haberle işlenmişti.
Öyküde, tamamlanmışlığın bir eksilişle nasıl çorap söküğü gibi dağıldığını çok iyi özetlemiş yazar, Eksilen bir şey, bir bütünü artık bütün yapmaktan çıkarır çözülme, yahut da entropi her kayıpta daha da hızlanacaktır.
Ya Da başlıklı olan öykünün bir nazire olduğu belirtildiğinden hakkında yorum yapmaktan imtina ediyorum,
Yakınımızdaki insanlardan uzak, uzağımızdaki insanlara ise fazlaca yakın oluşumuzu anlattığını düşündüğüm öykü olan "Burada Bir Yerde Olmalı" öyküsünde uzaktaki insanın kontrastını artırmak için karakter olarak yabancı birisini, ismen de Kenny'nin tercih edilmesi güzel olmuş.
Okyanus Sesi başlıklı öyküde, Anlatım yeteneği sayesinde bilinçaltından bilinç üstüne bir kapı açılmaktadır,
Yalandan Kim Ölmüş başlıklı öykü, oldukça özgün bir konuyu duru bir üslupla anlatırken, kitabın son öyküsü Yer Yarldı İçine Girdi başlıklı öykü ise gazetelerde sıklıkla gördüğümüz vefat ilanlarıyla başlıyor.
Bu öyküde geçen "boş bürü" ifadesi aslında bana tanıdık geldi, Karın boşluğunu ifade eden bu kelimelerden ikincisi, yani "bürü" aslında böğrüm demekten geliyor, Yazar öyküde buruk bir konuyu biraz muzipçe bir anlatımla işlemiş,
Bu öykülerin hepsi hayatın içinden olan konuları anlatıyorlar, Kırılmış bir ayna gibi, her parçasında hayatımızın ayrı parçasını gördüğümüz öyküler özelde kırık dökük çekirdek aileyi, terk edilişi, yakınların hayatını kaybetmesini, bireyin dünya karşısındaki çaresizliğini anlatıyorlar.
Öykülerde ebeveynlerin ölümü veya terk edişleri çok fazla ön planda, Bunun sebebini merak ettim. Öyküler içten bir üslupla, ağdasız, abartıya kaçmayan tasvirlerle anlatılmış, Yani öykülerde dış dünyanın duyusal fenomenleri tasvire fazla cafcaflı olarak yansımamışlar ama bu yönleriyle öyküler daha çok siyah beyaz fotoğraf karelerini andırıyorlar.
Öykülerde hayatın karanlık yönleri ile aydınlık yönleri arasındaki kontrast yeterince başarılı olarak ifade edilebilmiş, Yazarın gerçek yaşantısından bazı unsurları, olayları kurgu ile ustaca harmanladığını düşündüğüm kitabın onun aynı zamanda ilk kitabı olduğunu hatırlatmamda fayda var!
Kısaca, okuyun okutun.
M. B.
Mersin
.